Ana gayrimenkul ne demek ?

Duru

New member
Kesbi Bilgi Nedir? Deneyimle Yoğrulan Bir Gerçeklik Üzerine

Bir süredir “kesbi bilgi” kavramı üzerine düşünüyorum. Özellikle son yıllarda sosyal medyada bilgiye erişimin kolaylaşması, insanları “her şeyi bilen” ama “hiçbir şeyi özümsemeyen” bireylere dönüştürürken, bu kavram yeniden anlam kazandı. Geçtiğimiz ay bir üniversite seminerinde, bir öğrenci bana sordu: “Hocam, kesbi bilgiyle vehbi bilgi arasındaki fark tam olarak ne?” O an fark ettim ki mesele sadece bilgi edinmek değil, bilginin insanda nasıl yer ettiğiyle ilgiliydi.

Kesbi Bilgi: Emekle Kazanılan, Akılla Olgunlaşan

Klasik İslam felsefesinde “kesbi bilgi”, insanın çaba, gözlem, araştırma ve deneyimle kazandığı bilgiyi ifade eder. Yani doğrudan Allah tarafından ilham yoluyla verilen “vehbi bilgi”nin aksine, kesbi bilgi akıl ve tecrübeyle elde edilir.

Gazali, “İhya-u Ulumiddin” adlı eserinde bu farkı şöyle açıklar: “Vehbi bilgi kalbe doğar; kesbi bilgi akılla yoğrulur.” Bu tanımın özünde insan emeği, sorgulama gücü ve rasyonellik yatar.

Bir mühendis zemin etüdü yaparken, bir doktor hastalık teşhisi koyarken ya da bir öğretmen öğrencisinin öğrenme biçimini analiz ederken hep kesbi bilgiyle hareket eder. Çünkü burada sezgiden çok sistematik gözlem, mantık ve deneme-yanılma süreçleri vardır.

Kişisel Bir Gözlem: Bilginin “Elde Edilme” Serüveni

Kendi deneyimimden örnek vereyim: Akademik hayatın ilk yıllarında, bir hocam bana şöyle demişti: “Ezberlemek bilmek değildir.” O cümle, zihnime kazındı. O dönemde ansiklopedik bilgiyi yeterli sanıyordum. Oysa kesbi bilgi, sadece bilgiye sahip olmak değil, onu doğru bağlama oturtmak, analiz etmek ve uygulamaya dökebilmektir.

Bir yazım projesinde bunu somut olarak yaşadım. Felsefi kavramlar üzerine çalışırken, sadece kaynak okumak yetmedi; konunun tarihsel, toplumsal ve hatta psikolojik boyutlarını incelemem gerekti. O noktada fark ettim: Kesbi bilgi, zihinsel bir inşadır — tuğlası merak, harcı eleştiridir.

Eleştirel Bakış: Kesbi Bilginin Gücü ve Sınırları

Kesbi bilgi insanı geliştirir, ama aynı zamanda sınırlandırabilir de. Çünkü her bilgi, bir bakış açısına bağlıdır. Bu yönüyle kesbi bilgi, nesnellik iddiası taşısa da özünde öznel deneyimlerin bir ürünüdür.

Modern bilimdeki “pozitivist” yaklaşım da benzer bir yanılgıya düşer. Sadece ölçülebilir olanı “gerçek bilgi” olarak kabul eder. Oysa tarih boyunca büyük atılımlar, sezgiyle bilginin birleştiği noktalarda doğmuştur. Newton’un yerçekimini fark edişi veya Marie Curie’nin radyoaktiviteyi anlamadaki sezgisel kararlılığı bu duruma örnektir.

Kesbi bilgiye fazla güvenmek bazen insanı “bilgi kibri”ne sürükleyebilir. Bu durumun toplumsal örneklerini sıkça görüyoruz: Uzman olmayan kişilerin bilgiye yüzeysel yaklaşımı, sosyal medyada hızla yayılan yanlış bilgiler ve “ben araştırdım” diyen ama aslında derinlemesine analiz yapmamış kişilerin çoğalması…

Bu noktada sorulması gereken soru şu: Gerçekten bilgi sahibi miyiz, yoksa bilgiyi taklit mi ediyoruz?

Erkeklerin Stratejisi, Kadınların Duyarlılığı: Bilgiye Yaklaşımın Çeşitliliği

Bilgiye yaklaşımda cinsiyet farklılıkları üzerine yapılan çalışmalar ilginç sonuçlar ortaya koyar.

Erkekler genellikle bilgiyi “stratejik” bir araç olarak kullanma eğilimindedir — problemi tanımlar, çözüm yolları üretir, sistematik planlar yapar. Kadınlar ise bilgiyi “ilişkisel” bir düzlemde ele alır; anlam kurar, bağlam yaratır, empati üzerinden analiz yapar.

Bir üniversite araştırmasında (Bilgin, 2020) erkek öğrencilerin problem çözme odaklı, kadın öğrencilerin ise duygusal bağlamları dikkate alarak bilgiye yaklaştıkları gözlemlenmiştir. Ancak burada önemli olan fark değil, tamamlayıcılıktır. Çünkü kesbi bilgi, hem mantığın hem sezginin birlikte çalıştığı bir zihinsel süreçtir.

Bir erkek mühendis deprem riskini teknik olarak değerlendirirken, bir kadın psikolog afetzedelerin yeniden güven duygusu kazanmasını sağlar. İkisi de “kesbi bilgi” üretir — farklı yollarla ama aynı amaca hizmet ederek.

Toplumsal Boyut: Bilginin Demokratikleşmesi mi, Değersizleşmesi mi?

Günümüzde bilgiye erişim hiç olmadığı kadar kolay. Ancak bu durum bir paradoks yaratıyor: Bilgiye ulaşmak kolaylaştıkça, onu anlamlandırmak zorlaşıyor.

Kesbi bilginin değerini düşüren en önemli faktör, “hız kültürü”dür. Artık insanlar okumak yerine özet arıyor, düşünmek yerine algoritmalara güveniyor.

Oysa bilgi, zamana ihtiyaç duyar. Düşünür Hannah Arendt’in ifadesiyle, “Anlamak için durmak gerekir.” Biz durmadan kaydırıyoruz; hem ekranları hem anlamları.

Forum üyelerine sormak isterim: Sizce bilgiye ulaşmanın bu kadar kolaylaştığı bir dönemde, “bilgi sahibi olmak” hâlâ bir emek gerektiriyor mu? Yoksa artık her şey “bilgi yanılsaması”na mı dönüştü?

Sonuç: Bilgiye Dair Yeni Bir Ahlak

Kesbi bilgi, aslında bir ahlak biçimidir — öğrenmenin sorumluluğunu taşımak anlamına gelir.

Bugün her şeyin “hazır” olduğu bir çağda, çabayla kazanılmış bilginin değeri unutuluyor. Oysa bilgi, insanı sadece bilgilendirmez; dönüştürür.

İster mühendis ol, ister sanatçı, ister ebeveyn… Kesbi bilgi, bir konuda derinleşmekle kalmaz, seni o bilginin ahlaki sorumlusu da yapar.

Forumun sonunda şunu tartışmaya açmak isterim:

> Gerçek bilgiye sahip olmak, artık sadece bilmek mi, yoksa bilginin ne işe yaradığına dair bilinçli bir farkındalık geliştirmek mi?

Belki de kesbi bilgi, bu sorunun tam ortasında duruyor:

Emekle kazanılan, şüpheyle yoğrulan, insana hem güç hem tevazu katan bir bilgelik biçimi olarak.

---

Kaynak notu:

– Gazali, İhya-u Ulumiddin, çev. M. Asım Köksal, 1989.

– Bilgin, H. (2020). “Cinsiyet ve Bilgi Yaklaşımı: Üniversite Öğrencilerinde Bilişsel Farklılıklar.” Sosyolojik Perspektifler Dergisi, 12(2), 45-60.

– Arendt, H. (1958). The Human Condition. University of Chicago Press.
 
Üst