Sarr
Active member
TARİH ‘BÜYÜK OYNA’ DİYOR – ŞANSAL BÜYÜKA / MİLLİYET
Fenerbahçelilere bu yazacaklarım garip gelebilir… Fenerbahçe; epeyce beğendiğimiz iki stoperi Kim Min Jae ile Attila Szalai’yi önemli manada sorgulamalı, bir daha gözden geçirmeli…
“Çok iyiler“ diyoruz, geniş alanda yakalandılar mı “eyvah. eyvah“, rakibi yakalama talihleri yok… Uzun uzunluklarına karşın yüksek toplara daima rakipler vuruyor… İşte Slavia maçı; birinci yarının son dakikasında gelen golde rakibe asisti Kim yaptı… Pekala, Slavia’ya ikinci golde asisti kim yaptı; Szalai… Rakibin iki golünde, iki asist senin iki stoperinden… Olacak iş mi?
Fenerbahçe’nin her maçta, bir ya da birden çok gol yemesi raslantı mı, şanssızlık mı? Szalai ile Kim lakin ekip savunmada kaldığında, kapandığında uygun iş yapıyorlar… Eee, bu kadro da Fenerbahçe… Her maç kapanacak hali yok ya…
Gazetelerde daima okuyorum, “Szalai’ye 20 milyon, Kim’e 25 milyon euro“ diye… bu biçimde bir teklif var ise, Ali Başkan‘ın yerinde olsam bir saniye düşünmem, satarım…
FENERBAHÇE ‘MADEN’ BULDU
Slavia Prag, Avrupa futbolunun ikinci sınıf ekiplerinden biri… İkinci sınıf ekiplerin da seri başı falan değil… “Orta direk“ gruplarından biri… Bütçesi Fenerbahçe’nin yarısı kadar…
Lakin birçok grupta olduğu üzere bir Avrupalı kültürü, disiplini, kondisyonu, çabukluğu ve grup oyunu var… En kıymetlisi futbol aklı, o akılla yapılmış takım mühendisliği var… Yani her ekipte olması gereken, lakin Fenerbahçe’de olmayan özelliklere sahipler…
Buna karşın Fenerbahçe birinci yarıda, Slavia Prag’ın sağında adeta “maden“ buldu… Bilhassa Ferdi, Pelkas ve Valencia önlerindeki geniş alanları, karşılarına mahzur çıkmadan epeyce çabuk geçtiler…
Lakin gerisi yok… Tehlike alanlarında Fenerbahçe’nin tesiri ve yaratıcılığı sıfıra iniyor… Son pası, yani asisti yapamıyor…
Gol vuruşunu beceremiyor… Önündeki son rakibi geçse kaleci ile burun buruna kalacak, geçemiyor…
Sonuçta; vuramıyor, yıkamıyor, maçı kazanmak için avantaj sağlayamıyor…
Zira bu kadar, bundan fazlası yok…
‘ÇOK BÜYÜK BİR HOCA VE GOLCÜYE MUHTAÇLIĞI VAR’
Üstelik kendi yarı alanında, bilhassa ceza alanı etrafında hayli “davetkar“ davranıyor… Rakibin pas üstüne pas yapmasına, çalım atmasına, kaleyi yoklamasına, hatta rahatça gol atmasına müsaade veriyor… Gol atmakta bu kadar zorlanır, gol yemekte bu kadar davetkar davranırsan nasıl maç kazanacaksın? Hakikaten kazanamıyorsun… Fenerbahçe; büyük bir kadroda küçük oyuncuları oynatmanın sorununu çekip, faturasını ödüyor… Örnek; Slavia Prag birinci yarıda direkten dönen topu gol yaptı… İkinci yarıda Valencia‘nın direkten dönen topunu, birebir konumda Mert Hakan üstten dışarı attı… Slavia’lı ağları buluyor, bizimki kargaları kovalıyor… bu biçimde bu iş nasıl olacak? Komik golcüler, savunma yapamayan, atağa katılamayan orta saha oyuncuları, yeterli sandığımız ancak yanıldığımız stoperler… “Üzüm üzüme baka baka kararmayan“, ayakta kalan tek adam; Ferdi Kadıoğlu… Gerisi olsa da olur, olmasa daha güzel olur…
Madem her şey bitti, Fenerbahçe dükkanı kapattı, İsmail Hoca’nın yerinde olsam her maçta Arda‘yı oynatırım… Birinci dakikadan 90. dakikaya kadar… Hiç şayet olmazsa Fenerbahçe bir genci kazanır… Lider Ali Koç’un firması bu ülkede en büyük… Ali Koç ismi fazlaca büyük… Temsil ettiği Fenerbahçe ismi büyükten de büyük… Bu kadar büyüklüğün ortasında, küçük niyete asla yer olamaz… Fenerbahçe bu büyüklüğün ortasında “küçük“ düşünmenin düşüncesini, acısını, başarısızlığını, hayal kırıklığını yaşıyor… Büyük düşünün, büyük oynayın Sayın Lider… Bu grubun epey büyük bir hocaya, fazlaca büyük golcülere ve oyunculara muhtaçlığı var… Bunları bulmaya, bunları almaya mecbursunuz Sayın Lider… Bunu ben değil, Fenerbahçe’nin 100 yılı geride bırakan alışkanlıkları ve tarihi söylüyor…
AYNAYA BAKIN – TAYFUN BAYINDIR / MİLLİYET
Evettt… Bir dönem daha rastgele bir muvaffakiyet elde etmeden, daima taraftarın isyanına ve protestosuna tabi kalarak, futbol ismine hiç bir şey vermeden “yönetim istifa” sesleriyle tamamlandı. Var ligde tahminen bir kaç maçın ancak oynasan ne müellif oynamasan ne yazar! Hakikaten koskaca Fenerbahçe grubuna yazık oluyor. Kupada mahrum, ligde hayalet üzere dolaşıyorsun, tek bir maksadın kalmış o da Avrupa… Orada da yerle yeksan oluyorsun… tıpkı vakitte Kadıköy’de… Milyonlarca euro harcanarak kurulan bu kadronun bir sisteminin olmaması, oyun ortasındaki geliş-gidişlere göre konum değişikliğine gidilmemesi, oyuncuların neredeyse tamamının durağan oynamayı meziyet sayması anlaşılır üzere değil… İsmail Kartal da ne yazık ki, hayal kırıklığı yaratan takıma dahil oldu. Büyük umutlarla geldiği eski ekibine bir kaç küçük dokunuş yapsa diğer bir grubu izlemek mümkündü. Fakat o da bulanık akan suyun debisine kendisini bıraktı.
Tam bir boş vermişlik var. En doruktan en aşağıya kadar. En zirve dediğim yer şüphesiz başkanlık makamı. Boşvermişliğin en hoşunu dün daima birlikte canlı yayında yaşadık. Meskeninde oynadığım maçın birinci yarısında berbat bir futbol oynamış ve 1-0 yenilgiyle soyunma odasına gitmişsin.
‘FERDİ VE BİRAZ PELKAS…’
O kısacık devre ortasının her anını ikinci 45 dakikada ne yapacağını konuşarak, planlayarak, tartışarak geçirmen gerekirken güya onlarca gol atmış bir ekipmiş üzere erkenden alana geliyorsun… Hepimiz gördük, neredeyse 5 dakika Fenerbahçe Futbol Grubu koridorda hocaları İsmail Kartal ile beklediler. Konuşarak hiç bir şey olmaz diyebilirsiniz. Emin olun olur. O soyunma odası koridorunda boş boş geçen dakikalarda küçük moral konuşmaları dahi işe fayda. Ancak işin içine boş vermişlik girerse, buna bir de çaresizlik eklenirse ki, bu teknik adam çaresizliğidir, allame-i cihan da olsan bir işe yaramaz. Dün koskoca 90 dakikada Ferdi, biraz da Pelkas giydikleri formanın hakkını veren oyunculardı. Onların uğraşlarına, gayretlerine şapka çıkarmak lazım. Umarım, transfer konusunda büyük marifeti olan Fenerbahçe İdaresi Ferdi Kadıoğlu transferini de hemen gerçekleştirir. Üzülerek söylemeliyim ki, Fenerbahçe umutsuz hadise noktasına geldi. Tedavisi yok. Tahlil kangren olmuş uzvu kesip atmakta. Emin olun atılan uzuv baş bile olsa Fenerbahçe küllerinden doğmayı becerecek güce sahiptir. Kâfi ki, aynaya bakıp gerçekleri görmekten korkmasınlar.
Fenerbahçelilere bu yazacaklarım garip gelebilir… Fenerbahçe; epeyce beğendiğimiz iki stoperi Kim Min Jae ile Attila Szalai’yi önemli manada sorgulamalı, bir daha gözden geçirmeli…
“Çok iyiler“ diyoruz, geniş alanda yakalandılar mı “eyvah. eyvah“, rakibi yakalama talihleri yok… Uzun uzunluklarına karşın yüksek toplara daima rakipler vuruyor… İşte Slavia maçı; birinci yarının son dakikasında gelen golde rakibe asisti Kim yaptı… Pekala, Slavia’ya ikinci golde asisti kim yaptı; Szalai… Rakibin iki golünde, iki asist senin iki stoperinden… Olacak iş mi?
Fenerbahçe’nin her maçta, bir ya da birden çok gol yemesi raslantı mı, şanssızlık mı? Szalai ile Kim lakin ekip savunmada kaldığında, kapandığında uygun iş yapıyorlar… Eee, bu kadro da Fenerbahçe… Her maç kapanacak hali yok ya…
Gazetelerde daima okuyorum, “Szalai’ye 20 milyon, Kim’e 25 milyon euro“ diye… bu biçimde bir teklif var ise, Ali Başkan‘ın yerinde olsam bir saniye düşünmem, satarım…
FENERBAHÇE ‘MADEN’ BULDU
Slavia Prag, Avrupa futbolunun ikinci sınıf ekiplerinden biri… İkinci sınıf ekiplerin da seri başı falan değil… “Orta direk“ gruplarından biri… Bütçesi Fenerbahçe’nin yarısı kadar…
Lakin birçok grupta olduğu üzere bir Avrupalı kültürü, disiplini, kondisyonu, çabukluğu ve grup oyunu var… En kıymetlisi futbol aklı, o akılla yapılmış takım mühendisliği var… Yani her ekipte olması gereken, lakin Fenerbahçe’de olmayan özelliklere sahipler…
Buna karşın Fenerbahçe birinci yarıda, Slavia Prag’ın sağında adeta “maden“ buldu… Bilhassa Ferdi, Pelkas ve Valencia önlerindeki geniş alanları, karşılarına mahzur çıkmadan epeyce çabuk geçtiler…
Lakin gerisi yok… Tehlike alanlarında Fenerbahçe’nin tesiri ve yaratıcılığı sıfıra iniyor… Son pası, yani asisti yapamıyor…
Gol vuruşunu beceremiyor… Önündeki son rakibi geçse kaleci ile burun buruna kalacak, geçemiyor…
Sonuçta; vuramıyor, yıkamıyor, maçı kazanmak için avantaj sağlayamıyor…
Zira bu kadar, bundan fazlası yok…
‘ÇOK BÜYÜK BİR HOCA VE GOLCÜYE MUHTAÇLIĞI VAR’
Üstelik kendi yarı alanında, bilhassa ceza alanı etrafında hayli “davetkar“ davranıyor… Rakibin pas üstüne pas yapmasına, çalım atmasına, kaleyi yoklamasına, hatta rahatça gol atmasına müsaade veriyor… Gol atmakta bu kadar zorlanır, gol yemekte bu kadar davetkar davranırsan nasıl maç kazanacaksın? Hakikaten kazanamıyorsun… Fenerbahçe; büyük bir kadroda küçük oyuncuları oynatmanın sorununu çekip, faturasını ödüyor… Örnek; Slavia Prag birinci yarıda direkten dönen topu gol yaptı… İkinci yarıda Valencia‘nın direkten dönen topunu, birebir konumda Mert Hakan üstten dışarı attı… Slavia’lı ağları buluyor, bizimki kargaları kovalıyor… bu biçimde bu iş nasıl olacak? Komik golcüler, savunma yapamayan, atağa katılamayan orta saha oyuncuları, yeterli sandığımız ancak yanıldığımız stoperler… “Üzüm üzüme baka baka kararmayan“, ayakta kalan tek adam; Ferdi Kadıoğlu… Gerisi olsa da olur, olmasa daha güzel olur…
Madem her şey bitti, Fenerbahçe dükkanı kapattı, İsmail Hoca’nın yerinde olsam her maçta Arda‘yı oynatırım… Birinci dakikadan 90. dakikaya kadar… Hiç şayet olmazsa Fenerbahçe bir genci kazanır… Lider Ali Koç’un firması bu ülkede en büyük… Ali Koç ismi fazlaca büyük… Temsil ettiği Fenerbahçe ismi büyükten de büyük… Bu kadar büyüklüğün ortasında, küçük niyete asla yer olamaz… Fenerbahçe bu büyüklüğün ortasında “küçük“ düşünmenin düşüncesini, acısını, başarısızlığını, hayal kırıklığını yaşıyor… Büyük düşünün, büyük oynayın Sayın Lider… Bu grubun epey büyük bir hocaya, fazlaca büyük golcülere ve oyunculara muhtaçlığı var… Bunları bulmaya, bunları almaya mecbursunuz Sayın Lider… Bunu ben değil, Fenerbahçe’nin 100 yılı geride bırakan alışkanlıkları ve tarihi söylüyor…
AYNAYA BAKIN – TAYFUN BAYINDIR / MİLLİYET
Evettt… Bir dönem daha rastgele bir muvaffakiyet elde etmeden, daima taraftarın isyanına ve protestosuna tabi kalarak, futbol ismine hiç bir şey vermeden “yönetim istifa” sesleriyle tamamlandı. Var ligde tahminen bir kaç maçın ancak oynasan ne müellif oynamasan ne yazar! Hakikaten koskaca Fenerbahçe grubuna yazık oluyor. Kupada mahrum, ligde hayalet üzere dolaşıyorsun, tek bir maksadın kalmış o da Avrupa… Orada da yerle yeksan oluyorsun… tıpkı vakitte Kadıköy’de… Milyonlarca euro harcanarak kurulan bu kadronun bir sisteminin olmaması, oyun ortasındaki geliş-gidişlere göre konum değişikliğine gidilmemesi, oyuncuların neredeyse tamamının durağan oynamayı meziyet sayması anlaşılır üzere değil… İsmail Kartal da ne yazık ki, hayal kırıklığı yaratan takıma dahil oldu. Büyük umutlarla geldiği eski ekibine bir kaç küçük dokunuş yapsa diğer bir grubu izlemek mümkündü. Fakat o da bulanık akan suyun debisine kendisini bıraktı.
Tam bir boş vermişlik var. En doruktan en aşağıya kadar. En zirve dediğim yer şüphesiz başkanlık makamı. Boşvermişliğin en hoşunu dün daima birlikte canlı yayında yaşadık. Meskeninde oynadığım maçın birinci yarısında berbat bir futbol oynamış ve 1-0 yenilgiyle soyunma odasına gitmişsin.
‘FERDİ VE BİRAZ PELKAS…’
O kısacık devre ortasının her anını ikinci 45 dakikada ne yapacağını konuşarak, planlayarak, tartışarak geçirmen gerekirken güya onlarca gol atmış bir ekipmiş üzere erkenden alana geliyorsun… Hepimiz gördük, neredeyse 5 dakika Fenerbahçe Futbol Grubu koridorda hocaları İsmail Kartal ile beklediler. Konuşarak hiç bir şey olmaz diyebilirsiniz. Emin olun olur. O soyunma odası koridorunda boş boş geçen dakikalarda küçük moral konuşmaları dahi işe fayda. Ancak işin içine boş vermişlik girerse, buna bir de çaresizlik eklenirse ki, bu teknik adam çaresizliğidir, allame-i cihan da olsan bir işe yaramaz. Dün koskoca 90 dakikada Ferdi, biraz da Pelkas giydikleri formanın hakkını veren oyunculardı. Onların uğraşlarına, gayretlerine şapka çıkarmak lazım. Umarım, transfer konusunda büyük marifeti olan Fenerbahçe İdaresi Ferdi Kadıoğlu transferini de hemen gerçekleştirir. Üzülerek söylemeliyim ki, Fenerbahçe umutsuz hadise noktasına geldi. Tedavisi yok. Tahlil kangren olmuş uzvu kesip atmakta. Emin olun atılan uzuv baş bile olsa Fenerbahçe küllerinden doğmayı becerecek güce sahiptir. Kâfi ki, aynaya bakıp gerçekleri görmekten korkmasınlar.