Diyarı Rumun Sultanı Şuarası kimdir ?

Ervaniye

Global Mod
Global Mod
Diyarı Rumun Sultanı Şuarası: Sözün, Gücün ve Toplumsal Dengenin İzinde

Merhaba dostlar,

Bugün biraz derin, biraz duygusal ama bir o kadar da düşündürücü bir konu açmak istiyorum: “Diyarı Rumun Sultanı Şuarası kimdir?” Sadece tarihsel bir kimlikten, bir unvandan veya edebi bir mecazdan değil, bu unvanın temsil ettiği zihniyetten, güç dengelerinden ve hatta toplumsal cinsiyet rollerinin sembolik izdüşümünden söz edeceğiz.

Bu başlık altında hep birlikte hem tarihsel bir karakteri hem de onun etrafında şekillenen “erkek merkezli otorite” algısını tartışabiliriz. Çünkü bazen bir “Sultan” sadece bir kişi değil, bir sistemin, bir kültürel belleğin ve bir cinsiyet düzeninin de yansımasıdır.

---

Toplumsal Cinsiyetin Gölgesinde Bir Sembol: Sultan ve Şuara

“Diyarı Rumun Sultanı Şuarası” ifadesi, tarihsel olarak Türk-İslam coğrafyasında sanatın, edebiyatın ve iktidarın birleşim noktasını simgeler. Şuarâ — yani şairler — o dönemin entelektüel sesiydi. Ancak ne yazık ki bu “ses” çoğu zaman tek bir tondan ibaretti: erkek sesi. Kadınlar ise çoğunlukla bu sofranın kenarında, sessiz bir izleyici konumundaydılar.

Bu durum bize toplumsal cinsiyet dinamiklerinin tarih boyunca edebi üretimi nasıl şekillendirdiğini gösterir. Kadınların duygusal zekâsı, empati gücü, sezgisel düşünme biçimi sanatın doğasına son derece uygunken, dönemin ataerkil yapısı onların bu üretim alanından dışlanmasına neden olmuştur.

Bugün bile, “kadın şair” dendiğinde hâlâ bir tür şaşkınlıkla karşılaşmamız, geçmişin bu kalıplarının izlerini sürdürdüğümüzü kanıtlıyor.

---

Kadınların Duygusal Gücü: Empatiyle İnşa Edilen Bir Sanat Dili

Bir an düşünelim: Eğer “Diyarı Rumun Sultanı Şuarası” bir kadın olsaydı, tarihsel anlatı nasıl değişirdi?

Kadınların dünyayı algılayışı çoğu zaman empati, duygusal bağ kurma ve toplumsal ilişkileri yumuşatma üzerine kuruludur. Bu özellikler, sanatın ruhuyla neredeyse birebir örtüşür.

Empati, bir toplumun adalet anlayışını şekillendirir. Çünkü empati, farklı olanı anlamanın ilk adımıdır. Bu yüzden kadın bakışıyla yazılan her şiir, her hikâye, sadece estetik bir ürün değil; bir toplumsal direniş, bir adalet çağrısıdır.

Belki de “Sultan”ın tahtı, güç göstergesinden çok duygudaşlığın, anlayışın ve birleştiriciliğin sembolü olurdu.

---

Erkeklerin Analitik Gücü: Çözüm Odaklı Bir Gelenek

Erkeklerin tarihsel olarak güç ve kontrol temelli bir rol üstlenmeleri, onların sanata ve siyasete yaklaşımını da belirlemiştir. Erkekler genellikle çözüm üretmeye, sistem kurmaya, düzen sağlamaya yönelmiştir. Bu, toplumsal yapının devamı açısından belirli bir işlev görse de duygusal alanları törpülemiştir.

“Diyarı Rumun Sultanı Şuarası” unvanı da bu analitik gücün bir yansımasıdır. Çünkü “Sultan” aynı zamanda bir düzen koyucudur. Ancak bu düzenin adil olabilmesi için, sadece akılla değil, kalple de yönetilmesi gerekir.

Bugün erkeklerin bu çözümcü yönünü, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi alanlarda dönüştürücü bir güç olarak kullanmaları mümkündür. Çünkü değişim, hem analitik aklın planlamasıyla hem de duygusal zekânın rehberliğiyle gerçekleşir.

---

Çeşitlilik ve Sosyal Adalet: Şiir Sofrasında Herkese Yer Var mı?

Tarihin “şuarası” çoğu zaman seçilmiş bir azınlıktan oluştu. Erkek, eğitimli, belirli bir sınıfa ait bireyler bu mecliste söz sahibi olabildi.

Ancak bugün artık toplumsal adalet, farklı kimliklerin ve seslerin aynı masada yer bulması gerektiğini söylüyor.

Eğer gerçekten bir “Diyarı Rumun”dan, yani kültürel zenginliğiyle övünen bir toplumdan bahsediyorsak, o zaman şiir meclisinde de her kimliğin sesi yankılanmalı: kadınlar, LGBTİ+ bireyler, farklı etnik kökenlerden insanlar, engelliler ve gençler.

Çünkü sanat, adaletin en nazik ama en güçlü aracıdır. Herkesin duygusu, yaşanmışlığı ve sesi bu sofraya dâhil olduğunda “şuara” gerçekten halkın sesi haline gelir.

---

Sözün Adaleti: Gücün Eşit Dağılımı Mümkün mü?

Toplumsal cinsiyet eşitliği yalnızca kadın-erkek arasındaki bir mesele değildir. O, aynı zamanda güç, temsil ve görünürlük meselesidir.

Bir toplumda sanatın yönünü belirleyenler sadece belirli bir cinsiyetten veya sınıftan geldiğinde, estetik de adalet de eksik kalır.

Bugün sanat meclislerinde, edebiyat dergilerinde, şiir topluluklarında hâlâ aynı eşitsizlikleri görüyorsak, demek ki “Diyarı Rum” hâlâ eski Sultanlarının gölgesinde yaşıyor.

Gerçek bir “Sultanı Şuara”, gücünü sessizlerin sesini duyurabilmekten almalıdır.

---

Forumdaşlara Soru: Biz Nasıl Bir Sultan Olmak İsteriz?

Sevgili forumdaşlar,

Sizce bugün “Sultanı Şuara” kim olmalı?

Bir erkek liderin düzen kurucu gücü mü, yoksa bir kadının empatiyle örülü sesi mi daha çok ihtiyaç duyduğumuz şey?

Peki ya bizler, bireyler olarak, kendi küçük çevremizde adaletli birer “söz sultanı” olabilir miyiz?

Belki de hepimizin içinde birer küçük “şuara meclisi” var. Her sözümüz, her paylaşımımız bir şiir kadar etkili olabilir.

Yeter ki konuşurken, yazarken, tartışırken adaletli olalım. Çünkü toplumsal cinsiyet eşitliği, önce dilde başlar; sonra kalpte ve sonunda toplumda yeşerir.

---

Son Söz

“Diyarı Rumun Sultanı Şuarası” kimdir? Belki bir isimdir, belki bir dönem. Ama aslında hepimiz, bu unvanın içini yeniden doldurma gücüne sahibiz.

Bugünün dünyasında gerçek bir “Sultan”, tahtına adaletle, şiirine empatiyle, toplumuna eşitlikle hükmeden kişidir.

O halde gelin, bu forumu bir “şuara meclisi”ne dönüştürelim. Her sesin duyulduğu, her duygunun saygı gördüğü, her fikrin değer bulduğu bir meclis.

Çünkü asıl sanat, birlikte düşünebilmektir.
 
Üst